Kimilerine göre moda ikonu olan Fred Perry kimine göre de tenis dünyasında adının ilk beşe yazılması gereken tenisçilerden biri. Peki bu karmaşaya sebep olan olaylar neler? Gelin bu efsane Britanyalının hikayesi nasıl gelişiyor bir bakalım.
“Kriket topu çok sert”
Ealing şehri Fred Perry’nin yaşamında önemli bir yere sahipti. Keza her çocuk gibi oda hayatla ilk kez burada karşılaştı. Spora da bu yaşlarda başladı. Önceleri okulda futbol ve kriket oynadı. British Pathe’nin film arşivinde yayınlanan bir röportajında kriket oynadığı yıllara dair “en kötü top tutucusundan bile daha kötüydüm ayrıca kriket topu da çok sertti” cümlelerini kullanacaktı. Böylece Fred Perry zevk alamadığı bu sporları bırakıp şansını bu sefer de masa tenisinde denedi.
Shake hand’le gelen dünya şampiyonluğu
Masa tenisinde aradığını bulmuş olacak ki 1928 de İsveç’in Stockholm kentinde düzenlenen Dünya Masa Tenisi Şampiyonasında çiftlerde gümüş, karışık çiftlerde ve takım halinde bronz madalyanın sahibi oldu. Bu başarısını bir sonraki sene geliştirerek devam ettiren Perry, 1929 da Macaristan’ın başkenti Budapeşte de düzenlenen şampiyonada ise takım halinde ve çiftlerde bronz madalya kazanırken, teklerde Dünya şampiyonu olarak altın madalyayı boynuna geçirdi. Fred Perry masa tenisindeki başarılarını biraz da raketi tutma biçimindeki farklılığa borçluydu. Çoğu sporcu raketi klasik şekilde tutarken Perry, raketi el sıkma (shake hand) tarzında tutarak oyununa farklılık katıyordu ve buda başarıyı getiriyordu. Fred Perry, 1929’da ki dünya şampiyonluğunun ardından bir daha masa tenisi oynamadı.
Tenis; zengin sporu
Her bitiş, bir başlangıcın habercisidir derler ya yine öyle oldu. Fred Perry kendi tabiriyle ufacık Ealing’te tenis’e başladı. Tenise başlamasının hikayesini de bir ropörtajında şöyle anlatır, “Ailemle birlikte tatile çıkmıştık, öğle yemeğinden önce kaldığımız otelden etrafı gezmek için ayrıldım. Ayrıldıktan kısa bir süre sonra mahşeri bir kalabalıkla karşılaştım. Kalabalığa yaklaştıkça lüks arabalarından inen beyaz kıyafetli şık erkekler ve kadınlar gördüm. Oradaki görevliye burasının neresi olduğunu sordum? Bana tenis kulübü diye cevap verdi. Bende o dakikadan sonra bu sporu yapmaya karar verdim.” Maddiyata dayalı bir hikaye olsa da raket sporlarından birini terk eden Fred Perry bu sefer diğeriyle kucaklaşmıştı. Ealing’e döner dönmez amatör bir antrenörden tenis dersleri almaya başlayan Fred Perry, masa tenisi oynadığı dönemde edindiği tecrübeleri, fiziki kondisyonu ve çabukluğu sayesinde tenise hemen ısındı. Günler geçtikçe Fred Perry kortlara daha çok alışıyordu aynı zamanda yaptığı antrenmanlarda ağırlaşıyordu yaklaşık bir sene durmaksızın tenisle haşır neşir odu. Fakat her oyuncunun olduğu gibi Fred Perry ninde turnuvalarda basşarılı olması için bir oyun stiline ihtiyacı vardı. Antrenörü onun çevikliğine ve kondisyonuna güvenerek günümüzde tabir ettiğimiz servis-vole stilinin bir benzerini yarattı.
Teker teker gelen kupalar
Fred Perry’nin tenis kariyeri 1929 yılında tenis dünyasının en prestijli turnuvası olan Wimbledon tenis turnuvası ile başladı. Genç İngiliz ilk maçında İtalyan Roberto Bocciardo ile karşılaştı 5 set süren karşılaşmayı 7–5, 2–6, 6–4, 3–6, 9–7’lik skorlarla 3-2 kazanmayı başardı ve ikinci tura adını yazdırdı. İkici Turda karşısına gelen Büyük Britanyalı Norman Dicks’i yenerek 3. turda Martin Buxby’nin rakibi oldu. Büyük Britanyalı rakibine üstünlük kuramayan Perry ilk turnuvasına 3. turda veda etmiş oldu.
İlk senesinde 3. tura kadar dayanabilen Fred Perry, 1932 yılına kadar Wimbledon, Amerika Açık ve Fransa açık nam-ı diğer Roland Garos ta birkaç kere çeyrek finale yükseldi. Bu dönem en yüksek derecesi Wimbledon daki yarı final derecesiydi.
Fakat Fred Perry 1933 yılında sonra şanssızlığını kırdı. O sene Amerika Açıkta kariyeri boyunca bir çok kez karşı karşıya geleceği Avustralyalı raket Jack Crawford’u yenerek ilk kupasını aldı. O senenin ikinci kupası da Davis Kupasından geldi. O yıllarda ki adı “International Lawn Tennis Challenge”olan turnuvada Büyük Britanya adına yarışan Bunny Austin, Fred Perry, Patrick Hughes ve Harry Lee ile Fransa takımını mağlup ederek kupayı Britanya’ya getirdiler. Britanya’ya en son 1912 de gelen kupa yine Britanya’nın yolunu tutmuştu. Ve aynı ekip bu kupayı 1934, 1935 ve 1936 senelerinde alarak yeni bir rekora imza attı.
Wimbledon’ı kazanan son Britanyalı
1935 ve 1936 yıllarında da yükselişini sürdüren Fred Perry bu yıllarda da Gottfried von Cramm’ı finalde iki kez mağlup ederek Wimbledon’ı üst üste kazandı. Böylece Fred Perry Wimbledon tenis turnuvasında teklerde üç kez üst üste bu kupayı kazanan ilk oyuncu olmuş oldu. 1936'da 40 dakikada kazandığı zafer Wimbledon’da 1881’den bu yana kazanılan en hızlı zaferdi. Bu zafer Britanyalıların Wimbledon da kazandığı son zafer olarak ta tarihin tozlu yapraklarındaki yerini aldı. Alman tenisçi Gottfried von Cramm ile birde Fransa Açık bugünki ismiyle Roland Garos finalinde karşılaşan Fred Perry bu finalide kazanarak. Farklı zamanlarda da olsa dört Grand Slam kazanan ilk tenisçi ünvanına sahip oldu. Bu başarılarının ardından 1934-1935 ve 1936 da ardı ardına olmak üzere dört yıl Dünyanın 1 numaralı tenisçisi oldu.
1937 yılında profesyonel tenis’e adım atan tenisçi İngiltere tarafından adeta afaroz edildi. Profesyonel tenise geçtikten sonra Grand Slamlere katılma hakkını kaybeden ünlü tenisçi 1937-38 ve 39 yıllarında Amerikalı Elly Vines ile oynadığı maçların ardından kariyerine son verdi.
"Çok canlar yaktı"
Britanyalı sporcunun teniste kariyeri yükselişe geçtikçe özel hayatıda doğru orantılı şekilde dalgalanmaya başlamıştı. O çalkantılı özel hayata göz atacak olursak hızdan nbaşımız dönebilir. Kısaca bahsetmek gerekirse, Fred Perry, ilk evliliğini 1935 yılında Amerikan film yıldızı Helen Wilson ile yaptı. Fakat bu evlilik beş yıl kadar ancak sürdü. Bu ayrılığın ardından İngiliz vatandaşlığından ayrılıp Amerikan vatandaşlığına geçen Perry 40'lı yıllara da yeni bir eşle girdi. 1941'de hayatını model Sandra Breaux ile birleştirdi. Bu evliliğide 1945’te son buldu. Ardından yollarını Lorraine Walsh ile birleştiren Perry eşinden kısa süre sonra boşandı. Fred Perry için son durak Barbara Riese oldu. 1952 de hayatını birleştiren çift yaklaşık 40 yıl evli kaldı..
Kortlardan defilelere...
Aşk hayatı hareketli olan Fred Perry emekliliğinde de rahat durmadı ve Fransız eski tenisçi Rene Lacoste’un izinden giderek tekstil sektörüne atıldı. Perry önce eski Avusturyalı futbolcu Tibby Wegner ile sporcuların terlerini silmek için kullandığı bileklik işine girdi. İkili bu işte başarılı olunca işi büyütme kararı aldı ve 1952 yılında ilerleyen dönemde ikon haline gelecek olan “Fred Perry” polo tişörtlerini üretmeye başladılar. Burada da lakabı timsah olan Lacoste’un izinden giden Perry, arkadaşlarının ona taktığı "Fred Perry" ismiyle markalaştırdığı ürünlerini galibiyetlerini temsil eden taç şeklindeki defne yaprağıyla birleştirerek logosunu ortaya çıkardı.
Fred Perry hızlı yaşamının ardından 1995 yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde banyoda düşüp hayatını kaybetti. Son dönemde hayatını kaybeden Amy Winehouse’un yer aldığı reklamlarla da ününe ün katan firma Japonlara satılsa bile hala ayakta ve ülkemizde de her geçen gün daha geniş kitleleri peşinden sürüklüyor.
"Efsaneler ölmez sadece şekil değiştirir"
Fred Perry’nin ölümünden bu yana 17 yıl geçti. Onun ardından düzenlenen “Urban Table Tenis” turnuvaları ile efsane şanına yaraşır bir şekilde anılmaya çalışılıyor. Eskilerin bir tenis turnuvası başladığında, bir raket gördüğünde ya da kortta onun meşhur shake hand'i ile karşılaştıklarında akıllarına gelen Fred Perry artık polo yaka tişörtlere kondurulan küçük armasıyla akıllara geliyor.
Belki de efsaneler ölmüyor, sadece şekil değiştiriyordur ya da umarım öyledir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder